23 Ağustos 2012 Perşembe

BİR KEZ GİTTİN Mİ ARTIK VATANIN HİÇBİR YERDİR

Kalbin kopmuştur yaşadığın yerden; ama ayakların hâlâ oradadır. Bir umuda bağlıdır belki; köklere, bir göreve, gövdesine kalp çizilmiş bir ağaca… Gün geçer; kalbinle ayakların arasındaki mesafe uzadıkça uzar. Bir türlü bir araya gelemezler ondan sonra…
Oradasındır ama bir geçicilik yerleşir hareketlerine. Taşınmak için toparlanan ama bir türlü taşınamayan evler gibisindir. Eşyaların denklerde; kimi orada kimi burada… Aradığını bulamazsın; bulduğunu yerine koyamazsın.
Etrafındaki renkler değişmiştir. Zihninden şimdiden silinmeye yüz tutmuştur burası. Her şey eskimiştir. Herkesin üstünü görünmez bir toz tabakası kaplamıştır sanki… Sen hariç; sen gidecek olansın çünkü… Her gün geçtiğin sokak yabancılaşmıştır. “Bıktım buradan, gideceğim!” demişsindir her gördüğüne… Herkes önce üzülmüş ama sonra kabullenmiştir müstakbel yokluğunu. Kimileri “gitme” demiştir; kimileri “git, kurtul buradan”…
Günler geçer sen hâlâ oradasındır. Artık kalanlar da gitmeni ister. Seni gördükçe kendi gidemeyişlerini hatırlarlar çünkü…
Emanet bir valiz gibi beklersin.
Gitmeyi kafana koyduğun yerle yaşadığın yer siyahla beyaz gibidir artık. Ya da biri cennet biri cehennem…
Buradaki insanlardan yorulmuş, bu sokaklarda yürümekten bıkmışsındır. Gitsen hep meleklerle karşılaşacaksın ve bacaklarına yeniden derman gelecektir.
Belki hep sıcaktır burası; sıcaktan nefret edersin. Hep soğuktur ya da; soğuk, buraya duyduğun nefretle birleşir. Oysa “orada” ne sıcaktan bunalacak ne de soğuktan titreyeceksindir. Uzaktaki bir sevgiliden söz eder gibi konuşursun.
Otobüsler, trenler, uçaklar ve senden önce gidenler… Aklın hep onlardadır. “Bir gün ben de katılacağım size” dersin, “hele birkaç sefer daha yapın. Belki bir sonrakinde”…
Oysa gidip kurtulabileceğin bir yer yok. Ama gitmenin kurtuluş olmadığını ancak gidince anlayacaksın.
Yeni yüzler göreceksin, gittiğin yerde; yeni sokaklarda yürüyeceksin, yeni aşklara tutulacaksın belki… Onlar da eskiyecek bir zaman sonra. Aslında gideceğin “yeni” bir yer yok. “Yeni aşk” diye bir şey yok. Aynı şeye aşık olur; aynı şeyden bıkarsın.
“Yeni bir ülke bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir”*
Bir kez gittin mi artık vatanın “hiçbir yer”dir.
“Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey umma” *
Yine de bir şehirden kopup da gidememek kadar kötüsü yoktur. Nereye gitsen kurtulamayacaksın; ama git. Gitmek dönüşün ilk adımıdır.

* Konstantin Kavafis – Şehir

16 Temmuz 2012 Pazartesi

McDonald's laştıramadıklarımızdan mısınız?


Hamburger,kızarmış patates ve cola üçlüsünün çılgınca tüketildiği yerlerden biri olan Mc Donald'slardaki  anne şefkati başka hiçbir yerde ve hiçkimsede yoktur diye düşünüyorum. Bi kere 24 saat açık olması bi anne de olmayan enerjinin göstergesi, çünkü anneler geceleri uyur. Dengeli beslenme ve beslenme değerleri de cabası. Çok acıkmış olmalıyım.....işte bunu seviyoruuuuuuuum :))

16 Nisan 2012 Pazartesi

Bazensiler

Bazen birkaç parça eşya ve ufak bi bavulla gidesimiz gelir bilmem ne sokağına,bi düşünsem kasabasına...
Bazen en iyi malzemelerle hayaller inşa ederiz depremlerden habersizmiş gibi...
Bazen çok özlediğimiz insanlar olur, anlar olur da özlememiş gibi yaparız gereği öyledir çünkü...
Bazen tek yıkamalık ömrü olan kıyafetlere benzeyen dostları,sevgilileri uğurlarız yol ayrımında ne de iyi yaparız...
Bazen en büyük acımız sehpaya çarptığımız ayak serçe parmağımızın sızısı olur, bazen de sımsıkı sarılmaların sonundaki vedalar...
Bazen bir şarkı da, filmde, bi cümle de bırakılan izler yıkmaya yeterken o anı, bazen de rüyaların tersine çıkma ihtimali yoktan var eder her şeyi...
Bazen elimizi bırakanları dilimizden düşürmeyiz...
Bazen fersah fersah derinlerde nefes almaya çalışır, bazen de kanatsız bedenlerimizle gökyüzünde süzülürüz mutluluk sarhoşluğundan...
Bazen mutluluğu sevilmeyi bekleyen bi köpeğin gözlerine, bazen de bi dostla içilen kırk yıllık kahvenin hatırına gizleriz..
Bazen çakıl taşları biriktiririz ceplerimiz de gard niyetine...
Bazen en lezzetsiz tatları en leziz tatlar ilan ederiz diyet gereği...
Bazen nisan havası gibi güneş açarız, yağmur oluruz, fırtına oluruz fıtratımız gereği...
Bazen bol yıldızlı gecelere armağan depremsiz sahalar da hayaller kurarızz, sonra da mışıl mışıl uyuruuuuuuuuuuuuz....
 

2 Nisan 2012 Pazartesi

TEKNOLOJİ-Lİ-LİK

Küçükken en sevdiğim çizgi film Jetgillerdi. Rosie diye yaşlı ama her şeyi halledebilen bir robot..Uçan arabalar..Yürüyen yollar..Zaman makinesinin mevcudiyeti..Arabaların katlanarak portatif hale getirilmesi..Kıyafet giydiren, diş fırçalayan, yemek yediren bir şeyler..Fantastik bi çizgi filmdi ve ben her izlediğimde büyülenirdimm... Bunun yanında bir de Taş Devri vardı. Filin hortumuyla bulaşıklar yıkanırdı, Barney ayaklarıyla koşa koşa sürerdi arabayı, telefon ahizesi işlevini kuşlar yerine getirirdi..
Çok eskiden cep telefonunun varlığına inanmak zor gelirken anneannelerimize dedelerimize, hepimiz Nokia 3310 lu nesillerden gelme evlatlar olarak büyüdük. Sonra zaman ilerledi daha da teknolojik hale geldik 6600 lara sahip olduk. İnanmayanlara nispetmiş gibi kocaman demir kütleleri gökyüzünde süzüldü, kolu bacağı olmayan büyük gemiler su üstünde kalmayı becerdi. Fotoğraf makineleriyle ölümsüz anlar yakalandı. Tabi bide pusulanın yerini navigasyon aletleri aldı da diyebiliriiiz..Kalbimiz kadar temiz mektupların yerini son hızda yetişen smsler mailler aldı..Graham Bell bugünleri görse birkaç dokunuşla her şeyi halleden iphone için ne derdi acabaaa?
Artık elektronik aletler birbirleriyle konuşacaklarmış. Telefonumun ve bilgisayarımın beni çekiştirdiklerini düşünemiyorum..Ya telefonum ''Of ne geveze ya bi susmadı'' dersee..Ya da buzdolabı ve çamaşır makinelerinin aralarında geçen konuşma ''-Ne pis boğaz bi insan bu ya 5dk.da bir kapımı açıp duruyo..-Ah sen bide bana sor buzdolabı kardeş laf aramızda, bu inatçı lekeleriyle benim de başım dertte..''derse çamaşır makinesi...Hayıııııııııııırrr!!!!!!
Bence biz Cleopatra'dan daha şanslı bi nesiliz. Çünkü bizde ki teknolojik konfor onda yoktu. Düşünsenize cep telefonları olmadığı için sevgilisi Sezar'dan haber almak için aylarca bekliyodu..Şimdi tak bi mesaj..
Sahip olduğumuz teknoloji ne kadar iyi ne kadar kötü tartışılır...Keşke zaman makinemiz olsa, keşke karşımızdakilerin düşüncelerini görsek, keşke güzel rüyalarımız gerçekleşsee..Bütün bunlar benim yarın ki Endüstri Sosyolojisi vizeme çalışırken aklıma geldi. Endüstrileşme sonucu gelişen teknoloji durmaksızın ilerlerken vakitte ilerliyoo..Aman nasılsa beynnime enjekte edilir bilgiler. Ben bi ışınlanıpta geleyim.......

22 Mart 2012 Perşembe

W. Shakespeare demiş kiiiiiiii

Kendimi her zaman mutlu hissederim.. Neden biliyor musunuz..? Çünkü; kimseden bir şey ummam.. Beklentiler daima yaralar.. Hayat kısadır.. Öyleyse hayatınızı sevin.. Mutlu olun ve gülümsemeye devam edin.. Sadece kendiniz için yaşayın ve; Konuşmadan önce dinleyin, Yazmadan önce düşünün, Harcamadan önce kazanın, Dua etmeden önce bağışlayın, İncitmeden önce hissedin, Nefret etmeden önce sevin, Vazgeçmeden önce çabalayın, Ölmeden önce yaşayın.. Hayat budur. Onu hissedin, onu yaşayın ve ondan hoşnut olun...

21 Mart 2012 Çarşamba

Fotosentez

Ben bir ağacım küllerinden doğan. Dallarımda sarmaşıklarım, beni sıkı sıkı saran ailem,dostlarım.. Gövdemse bütün var gücüyle kökleriyle bağlı bazen çorak bazen verimli topraklarıma..Topraklarım mı? Çok yağmur aldı, güneşi bekledi, kurudu, nadasta...Yoldaki kavşaklarda başka yaşamlarla karşılaşırsın ya gelip sana vururlar arabayla öldürürsün ya da gövden iyileşmesi uzun yıllar alacak yaralarla karşılaşır. Ya öldürürsün ya felç kalırsın...Güçlü gövdenle öldürmek en iyisidir bazen... Boşvermek acıyan merhametini..
Dallarımda dört mevsim..Çiçek açarım sarmaşıklarımı sevindirecek. Bazen esip gürlerim fırtınaların esaretinde. Bazen kuşların yuvasını saklarım içimde. Bazen onların cıvıltısıyla hayat bulurum. Bazen üşürüm ama söylemem, eseflenmem. Özlerim baharı, beni güzel yapan yapraklarımı ama beklerim. Nasılsa kurumayacak mı sonbaharda süpürmeyecekler mi? Yaşamım cömertlik ister bilirim. Kucaklarım kuruyacak yaprağımı da, dökülecek çiçeğimi de, yağmurumu da, inatçı fırtınamı da, aşıkların gövdeme çizdiklerini de. Topraklarımda ki unutmabeni çiçeklerimin arasında yükselirim. Beni yaşatan su sırdaşım, sarmaşıklarım sebebim, dallarım beni var eden görkemim, güçlü köklerimse herşeyim...
Bir ağaçsın o da, sende. Baltalanmadığımız sürece...

5 Mart 2012 Pazartesi

Yaşasın Feminizm ve Yeşimizmmm

Aslında çoğu ilişkinin bitiş sebebi birbirinin aynısıdır. ''Birbirimizi güldüremiyorduk, ayrıldık...''
Aldatmalar, yalanlar, kavgalar bunun sonucudur bence.
Birkaç gün önce kamil koç amcamın otobüslerinden birindeyken arkamdaki iki bay yolcunun sohbeti ilgimi çekti. Duymak zorunda olduğum bi konuşmaydı, kasıtlı dinlemedim tabi. Askerlik anıları anlatıldıktan sonra biten ilişki sonrası yapılan bir konuşmaydı. Artık kimseye güvenmediğini, nasır tutan kalbini, kızların zulmünü, değişen ve acımasızlaşan yeni hayat anlayışını içeren konuşması epey düşündürdü beni...
Geçen gün bütün kızlar toplandık. Pentinin çıkardığı yeni çorap desenleri, kozmetik ürünler ve kolestonun yeni köpük boyasıyla ilgili konuşmalarımızla devam ederken konu ilişkilerle noktalandı.
Biri iki sene önce söylediği sözlerinin karşılığını bekliyordu hala. Biri biten ilişkisinin yasını tutuyordu. Biri soğuyan kalbinin endişesini yaşıyordu. Biri süren ilişkisinin kaygısıyla boğuşuyordu. Biri..biri..birii...Biri aylar önce yeni ayrıldığı erkek arkadaşının sevgilisi olduğunu duyduğunda darmadağın ettiği eşyalarının arasından çıkmayı başarıp, şimdi onları birlikte gördüğünde umarsız tepkisiyle övünüyordu..
Sonuç hep aynı. Ya çirkinleşen hayat tarzlarıyla dolu insanlar türer ya da yeniden mutlu olmaya çalışan, bir yerden tutunmaya çalışan insanlar.. Hani çocukların ulaşamayacağı yerlerde saklanan eşyalar gibi ulaşamadığımız yerlerde bazı duygular vardır, uzatırız elimizi parmak ucumuzda ama yetişemeyiz, mutsuz oluruz. İşte öyle olmuyorsa olmuyordur yerine zorlarız ve hata yaparız.
İnsanlar güvensiz, inançsız, hayalsiz... Çoğumuz çiftinden ayrı kaybolan eldivenin tekiyiz. Farz edelim çok üşüdüğümüz bir zamanda eldivenin öteki teki üşüyen elimizi ısıtacak...
Ama öncesindeeee Yaşasın Feminizm ve Yeşimizmmmmmmmmmmmmmmmmmmm :)

13 Şubat 2012 Pazartesi

Yürüyen merdivenlerin isimlerini hiç haketmediklerini düşünüyorum...
Madem yürüyen merdivensin üzerindeki insanlar neden yürüyo ? Çok kişiliksizce bir şey bu. Bence yürüyen merdiven değill    ''Götüren Merdiven'' olmalıydı isimi...

11 Şubat 2012 Cumartesi

AŞKIN ATEİSTLERİ

Hayatta aksiliklerle karşılaşmaktan hep korkmuşumdur...
Yağmurlu havada önümden geçen bir arabanın üzerime su sıçratması gibi..Yolculuk için firmanın aynı koltuğu benden hariç bi başkası içinde düzenlemesi gibi...Misafir çocuğunun eşyalarımı kurcalaması ya da bozması gibi...Çok önemli bi sınavda vakit kısıtlıyken yanımda bulunan tek kalemimin nazlanması gibi..Benim için manevi değeri olan bi eşyamı hiç bulamamak üzere kaybetmek gibi..Hiç olmayacak zamanlarda midemin ağrıması ve elimde bi kutu sütle gezmek gibi..Yanlış anlaşılmak gibi..Acelem olduğu halde otobüsü kaçırmak gibi...Üzerimdeki ince kıyafetler yüzünden havanın beni bir anda üşütmesi gibi...
Aşk gibi... Bugüne kadar aşkla ilgili çok şey söylendi, süresi ölçüldü, kişilik testleri analizleri yapıldı, tarihteki örnekler gösterildi, varlığına inanıldı şükredildi, yokluğuna hayıflanıldı, sorgulandı, fedakarlıklar yapıldı, hikayeler yazıldı, karikatürler çizildi, şarkılar söylendi, sigaranın dumanına sarıldı, hayretler edildi, pişmanlıklar duyuldu, sahtesiyle karşılaşıldığı için gerçeği umut edildi ya da inançsızlar türedi ve lanet edildi.Öyle ya da böyle dilden dile gezdi. Ama bi türlü kimse tek bi açıklamaya inanmadı onca yazılıp çizilene rağmen. Tarih boyunca aşk,  karşılaştığımız veya karşılaşacağımız bu üç kelime güçlü sarsıntılara sebep oldu. Beynin uyuşması, duyuların ve düşüncelerin tek insana bağlanması kısaca bi avanaklık saflık hali gibi işte.. Yani öyledir heralde.
Bence aşk mantıksızlığın hüküm sürdüğü bi ülke. O ülkeye bir kere firar edenin, firar ettiği gibi çıkmadığı illegal bi ülke.. Eros'un öncülüğünde bulutların üstünde faytonla geziye çıkarılan rengarenk cıvıl cıvıl, balonların uçuştuğu, gözün üstündeki kaşın asla görülmediği, hesapsızca hayatın sürdürüldüğü, açlığın susuzluğun bilinmediği bi ülke, Emir'le Feriha'nın evlenirken o karda bile üşümediği soğuk geçirmeyen bi ülke. Gargamelsiz şirinler köyü gibi tıpkı.
Sonra hani süresi var ya bunun, çünkü bilet tek kullanımlık Eros hadi in bakalım diyo,sıradakiiii diyo..Yavaş yavaş gözün üstündeki kaş görülüyo, sınırdışı ediliyolar.Hem sırada bekleyen bir sürü insan var. E belli bi kapasitesi var bu ülkeninde hem nerde çokluk orda b.kluk. Sonra o umarsızca hayatımıza giren, gözümüzdeki devasa boyuttaki insan hayatımızı tuvalet gibi kullanıyo (belkide bulutların üstündeki yükseklik korkusundan, yüksek değer görme fobisinden falan) sonrada sifona basmadan gidiyo...İşte o zamanda aşkın ateistleri öbekler halinde ortalıkta gezinmeye başlıyo. Tek taşını kendisi alanlar gibi, feministler gibi, mantık evliliğine tapanlar gibi falan filan...
Ama Eros bazılarına torpil geçiyo galiba ya da çiftlerin yükseklik korkusu olmuyo. Öyle ki yaşlansalar bile birbirlerine olan tebessümleri ilk günkü gibi, bakışları, hisleri, aşkı destekleyen sevgi,saygı,anlayış,güven,sabır gibi duyguları ilk günkü gibi..herşey.. Eros hala ilk günkü tavrını koruyo gibi... İşte bence böyle olan, yılları böyle geçen bu tonton ninelerle dedelerin aralarındaki nedir ? Belkide aşk budur. Aksilik değil mucizedir belkide...
Bu mucize içinse Eros'un sırtındaki çantaya rüşvet niyetine ok mu doldursak kii..Aşk mucizesi
şanslı insanların başına gelir heralde. Şanssa aşkın ateisti olmayanların başına..
Dedim ya birileri gelirler ve sifona basmadan giderler.....

8 Şubat 2012 Çarşamba

HIRSIZCIKK














Mini mini bir hırsız acıkmıştııı
pencereye konmuştuu...
Geçen gün 1.kattaki filiz ablanın evine hırsız girdi. Ama nasıl girdi? Balkondaaaaaann. Hiç mi gören duyan yokmuş peki? Varmış varmııışşş ...  İşin ilginç tarafıda bu ya zaten. Üst katındaki nakiye teyzeyle karşı apartmandaki güler teyze sohbet ederlerken karnı acıkan bu hırsız, onların gözünün içine baka baka, akşamın 6 buçuğunda herkes işinden evine dönerken sokakların o hareketli saatinde cesaret hapını yutup atlamış balkona. Cesur hırsız...  Zaten hırsızın cesur olmayanı mı olur canım.  Neysee nakiye teyze sabah filiz ablanın evden çıktığını görmüş nasılsa evde kimse yok demiş 155i aramamış, korkmuş... Güler teyzeyle göz göze gelen hırsız işaret parmağını sallayıp oracıkta tehdit etmiş bi kaş gözle..  Hiiihh..  Güler teyzede bu korkuyla hemen eşi mehmet amcayı aramış.
O da neden beni arıyosun polisi arasana diye söyleyip telefonu kapatana kadar geçen sürede hırsızcık işini halletmiş tabi eldiveniyle...Filiz ablanın değerli varlıkları bağıra bağıra gitti pek tabii...  Bu hırsız filiz ablanın evine girmeden önce yan taraftaki devlet teyzelerin kapısından başını bi sokup etrafı kolaçan etmiş. İlk hedefi orasıymış aslında.. Amaaaa  evin kalabalık olduğunu, misafirler olduğunu görünce ordan çıkıp filiz ablanın evine girmiş. Gerçekten cesaret hapı yutmuş olmalı. Bi bakın etrafa sonra vazgeç yan tarafa atla. Cesur olduğu kadarda yüzsüzmüşteee... Bu kadar detayı nasıl mı öğrendiim? Polislerin gelmesiyle artık çok geç olsa da galeyana gelen apartman halkımızın üyelerinden biri olan 4.kattaki  yan komşumuz şöhret teyzedeeenn.. Ertesi gün Devlet teyze annemi gördüğünde hırsız sizede uğradı mı diye bi soru patlatmışş bende kahkahaa :)) nasıl yani bu hırsızcıkk anketör ya da pazarlamacı falan mıı??    Bu devirde artık komşu komşunun cesaretine,duyarlılığına muhtaç bırakın küllerii.. Ev alma komşu al demişler hem.. Filiz abla mı ? O evini satıp burdan çooooooooooook uzaklara gitmeyi düşünüyo artık. Nakiye teyzeyse hergün salonundaki tekli koltukta  vicdanıyla baş başaa  halaa (nasılsa evde kimse yok de yum gözünüü ayıp ettin nakiye teyze).. Güler teyzeyse balkonu panjurla kaplattırdı kimsenin işaret parmağı içerikli tehditler almamak için, balkon fobisi oluştu haliyle... yan komşumuz yalnız yaşayan şöhret teyzeyse  bu olayın üzerine  7 kedisiyle birlikte evden daha az çıkma kararı aldı. İşte bu faili meçhul cesur hırsızın komşularımızın psikolojileri üzerindeki etkileri...     Annem hep derdi 'nerdeeeeeeeeeeeeee o eski komşuluklar diyeeeeeee'  haklıymış.yani o zamanlar ben bebektim hatırlamıyorum eski komşulukları ama annem diyosa doğruduur. Bu olaydan sonraa komşuluk ilşkilerimiz güçlendi olası bir şekilde. Karşı komşumuz hayriye teyzenin 'arada birbirimizin kapı sesini dinleyelim, asansörden çıkan ayak seslerini bilelim ricası üzerine benim kulağım hep kapıda yaniii, telefonumda cebimde hep 155 falan anında hani yanii... gerçi demesinede gerek yoktuu ama korktu haliylee.. Alarm taktırmak yerine ışığını açık bırakan ülkemiz insanlarından sadece ufak bi kesitti bu... Globalleşen dünyada mı deseek teknolojinin insan üzerindeki etkileri mi deseekk ya da gdo lu besinlerin insanların beyinlerine yaptıkları etki mi desek ne desek bilmiyorum ama azıcık duyarlı olup bana dokunmayan yılan mantığından çıksa bu insancıklar kimsenin kapısı zorlanmazdı zannımca. E mal canın yongası tabi bide yanii....diyelim ki  yalnız yaşayan biri evinde ölüp gitse kimse kapısını çalmaycak mı ne bu hayat koşturması, telaşı falan. Hani nerde manevi değerler, hatır gönül, komşuda pişer bizede düşer diye kapı tıklatmalar  falan haniiii...ne bu yabanilik canım,robotlaşmış insanlar sürüsüü...

-yeşiiiiiiiiiiiiiimmmmmmmm
-efendim anneeeeeee ??

neeeeee  kapıları kilitlemeyi mi unutmuşuuuuzzz!!!! hiiiiiiiiiihhhhhhhhh...!!

7 Şubat 2012 Salı

DİYORUM Kİİ

    Düşündüm dee...
Her yağmur yağdığında trafik çilesi ve yarattığı kanalizasyon sorunları yerine fincanımıza kahvemizi doldurup pencerenin kenarında yağmuru izlesek...Ya da elektrikler gittiğinde birbirimizin bilmediği açığa çıkmayı bekleyen, anılarımızı dinleyeceğimiz için sevinsek...Sonracığıma bize uzatılan sonuncu bisküviyi almadığımız için üzülmek yerine, gidip kocaman bi paket alıp tek başımıza yiyeceğimiz için mutlu olsak :)  Mağazada bedeni kalmayan çok beğendiğimiz kıyafeti satın alan sahibine kızmak yerine tercihimizi değiştirsek...Kafamızı bir kuş pislettiğinde gidip hemen bir piyango bileti alsak...Yahut mışıl mışıl uyurken sabahın erken saatinde sayın üst kat komşumuzdan gelen tadilat sesine aldırış etmeden kalksak..erken kalkan yol alır misali falan...Yok yok o kadarda değilll :)
  Şanslı olduğumuz yönleri keşfetsek, geçmişe takılmak yerine elimizdekilere şükretsek, dibe vurduğumuz zamanlarda ''Aslında her dibe vuruş sonrası zirve vardır'' cümlesini hatırlasak, anıların tacizine aldırış etmesek diyoruum, güneşin yakıcı ateşininde soğuk havanın acıtan ayazınında tadını çıkarmayı öğrensek artııkk, hayıflanmayı bıraksak artık nasıl oluur? Hayatımızda olup bitenlerin bizi güldüren yanlarını yakalasak diyoruuum nasıl olur diyoruuuummm..
  Mesela;
Çok beğendiğim bir köpekle çekildiğim, değer verdiğim fotoğrafımı gösterdiğimde direk 'sevdikten sonra ellerini yıkadın mı bakiim?' diyen bir annem var..
Küçükken ağladığı zaman gözyaşları yerleri ıslatmasın diye şemsiye açan, yazın sıcaklarda bunaldığında buzdolabının içinde uyuyan ve annemi onu bulamadığı için endişelendiren, tamamını çözmekte zorlandığı bulmacada, sayfanın arkasından cevaplarını ait olduğu kutucuklara olduğu gibi yerleştiren bir kardeşim var. Tabi bide cevaplarına bakmamak için direndiği zamanda kızgınlıkla karşısına yazdığı cevaplar:
'Duvarda taş ya da tuğla sırası: İnşaatçı gibi bi halim mi var!!!
Yunan savaş tanrısı: Biz Türküz beeeee..' gibi...
Kuzey Güney dizisine hayran (belkide kuzeye :)))) ve asla kaçırmayan bir anneannem var.
İyi geceler öpücüğü törenimizi yerine getirmeden uyumayan birde babam...
Sonracığımaaaa otururken yatağından yanlışlıkla yere düşmesi sonucu moraran koluna kas gevşetici süren bir arkadaşım var..
uyku sersemliğimden dolayı sabahın köründe 'nermin hanım'ı 'nane limon' anlayan kulaklarım var meselaa.
Evde TV izlerken annesinin süpürge tutması isteğini, aldığı tüylü tacını kafasına takarak 'ben artık prensesim,külkedisi değil'  diyip annesinin isteğini geri çeviren bir arkadaşım..
ÖSS zamanı ders çalışmadığımız için üzgünlüğümüzden dolayı bunu 'birbirimizin üstüne yemin etme' sistemine bağlayıp yeni bir ders çalışma metodu oluşturma ortaklığı paylaştığım bir arkadaşım..
Gece yarısı yurdun balkonundan halı çırpan, valizi yeni törpülediği tırnaklarını kırdığı için valizine küsen ve onu azarlayan bir arkadaşım var..
Birini kınayacağı zaman 'kıınnnnn' diye bağıran bir arkadaşım..
Okulun ortasında herkesin gördüğü merdivenlerde birçok basamağı kayarak geride bırakan ve bunun sonucunda kızarıklığından dolayı tanınmamak adına güneş gözlüğüyle ortadan kaybolan bir arkadaşımm..
Uyurken üstümü örten arkadaşıma aniden o uykulu halimle bile uyanıp gülümsediğim anlarım, karşımdaki insanı kıskançlığından sinirlendiren ve 'artık telefonu kapatalım mı' diyen neşemi kıskanan insanlarla tanışmışlığımda var :)
Okulda ulaşımımızı sağlayan taşıtlarda  'sitelere gider mi' sorumuza Amerika'ya bile gider diyen minibüs şoförü amcalarda var..
Ders çıkışı amfiden gelen kalabalığa ithafen 'amfi mi patladı' diyen güvenlik görevlisi..
Nokia ve Carrefour sözcüklerini ' Nokıya ve Kerifur ' diyen çok saygıdeğer hocamız..
Ve kitaptaki dersle ilgili formu dolduran arkadaşlarıma 'biliyorum benim hakkımda yazışıyosunuz' diye kızan ve bunun üstüne tafrasıyla sınıfı terk eden tripkolik bi hocamızda vardı tabi..

   Yanii diyorum kiii yokluğuyla hayıflanmak yerine, varlığına yüzlerce kez şükredebileceğimiz insanlar ve anlar var..Biz kendimizi mutluluğa kapatsak bile etrafımızdaki insanların buna izin vermediklerini görüp patlatalım bi kahkaka en iyisi..Elimizden kaçırdığımız yaşayamadığımız anları düşünmek yerine, şu anın kıymetini bilelim diyoruuumm..Hadi iş başınaaa....

İzleyiciler