16 Nisan 2012 Pazartesi

Bazensiler

Bazen birkaç parça eşya ve ufak bi bavulla gidesimiz gelir bilmem ne sokağına,bi düşünsem kasabasına...
Bazen en iyi malzemelerle hayaller inşa ederiz depremlerden habersizmiş gibi...
Bazen çok özlediğimiz insanlar olur, anlar olur da özlememiş gibi yaparız gereği öyledir çünkü...
Bazen tek yıkamalık ömrü olan kıyafetlere benzeyen dostları,sevgilileri uğurlarız yol ayrımında ne de iyi yaparız...
Bazen en büyük acımız sehpaya çarptığımız ayak serçe parmağımızın sızısı olur, bazen de sımsıkı sarılmaların sonundaki vedalar...
Bazen bir şarkı da, filmde, bi cümle de bırakılan izler yıkmaya yeterken o anı, bazen de rüyaların tersine çıkma ihtimali yoktan var eder her şeyi...
Bazen elimizi bırakanları dilimizden düşürmeyiz...
Bazen fersah fersah derinlerde nefes almaya çalışır, bazen de kanatsız bedenlerimizle gökyüzünde süzülürüz mutluluk sarhoşluğundan...
Bazen mutluluğu sevilmeyi bekleyen bi köpeğin gözlerine, bazen de bi dostla içilen kırk yıllık kahvenin hatırına gizleriz..
Bazen çakıl taşları biriktiririz ceplerimiz de gard niyetine...
Bazen en lezzetsiz tatları en leziz tatlar ilan ederiz diyet gereği...
Bazen nisan havası gibi güneş açarız, yağmur oluruz, fırtına oluruz fıtratımız gereği...
Bazen bol yıldızlı gecelere armağan depremsiz sahalar da hayaller kurarızz, sonra da mışıl mışıl uyuruuuuuuuuuuuuz....
 

2 Nisan 2012 Pazartesi

TEKNOLOJİ-Lİ-LİK

Küçükken en sevdiğim çizgi film Jetgillerdi. Rosie diye yaşlı ama her şeyi halledebilen bir robot..Uçan arabalar..Yürüyen yollar..Zaman makinesinin mevcudiyeti..Arabaların katlanarak portatif hale getirilmesi..Kıyafet giydiren, diş fırçalayan, yemek yediren bir şeyler..Fantastik bi çizgi filmdi ve ben her izlediğimde büyülenirdimm... Bunun yanında bir de Taş Devri vardı. Filin hortumuyla bulaşıklar yıkanırdı, Barney ayaklarıyla koşa koşa sürerdi arabayı, telefon ahizesi işlevini kuşlar yerine getirirdi..
Çok eskiden cep telefonunun varlığına inanmak zor gelirken anneannelerimize dedelerimize, hepimiz Nokia 3310 lu nesillerden gelme evlatlar olarak büyüdük. Sonra zaman ilerledi daha da teknolojik hale geldik 6600 lara sahip olduk. İnanmayanlara nispetmiş gibi kocaman demir kütleleri gökyüzünde süzüldü, kolu bacağı olmayan büyük gemiler su üstünde kalmayı becerdi. Fotoğraf makineleriyle ölümsüz anlar yakalandı. Tabi bide pusulanın yerini navigasyon aletleri aldı da diyebiliriiiz..Kalbimiz kadar temiz mektupların yerini son hızda yetişen smsler mailler aldı..Graham Bell bugünleri görse birkaç dokunuşla her şeyi halleden iphone için ne derdi acabaaa?
Artık elektronik aletler birbirleriyle konuşacaklarmış. Telefonumun ve bilgisayarımın beni çekiştirdiklerini düşünemiyorum..Ya telefonum ''Of ne geveze ya bi susmadı'' dersee..Ya da buzdolabı ve çamaşır makinelerinin aralarında geçen konuşma ''-Ne pis boğaz bi insan bu ya 5dk.da bir kapımı açıp duruyo..-Ah sen bide bana sor buzdolabı kardeş laf aramızda, bu inatçı lekeleriyle benim de başım dertte..''derse çamaşır makinesi...Hayıııııııııııırrr!!!!!!
Bence biz Cleopatra'dan daha şanslı bi nesiliz. Çünkü bizde ki teknolojik konfor onda yoktu. Düşünsenize cep telefonları olmadığı için sevgilisi Sezar'dan haber almak için aylarca bekliyodu..Şimdi tak bi mesaj..
Sahip olduğumuz teknoloji ne kadar iyi ne kadar kötü tartışılır...Keşke zaman makinemiz olsa, keşke karşımızdakilerin düşüncelerini görsek, keşke güzel rüyalarımız gerçekleşsee..Bütün bunlar benim yarın ki Endüstri Sosyolojisi vizeme çalışırken aklıma geldi. Endüstrileşme sonucu gelişen teknoloji durmaksızın ilerlerken vakitte ilerliyoo..Aman nasılsa beynnime enjekte edilir bilgiler. Ben bi ışınlanıpta geleyim.......

İzleyiciler